Don't Look Away

Hareket etmiyor, düşünmüyor, sadece öldürüyor. Genç bir kadın için, bu doğaüstü varlıkla yaşanan bir tesadüf yıkıcı bir şekilde sonuçlanır. Frankie, mankeni gördükten sonra sonunun olmadığını fark eder, tek çözüm ise ondan kaçmaktır...

Frankie, sıradan bir gününde alışveriş merkezinde dolaşırken, gördüğü mankenin ne kadar korkunç bir varlık olduğunu bilmiyordu. Durağan duruşuyla dikkat çeken manken, Frankie'ye tuhaf bir his verdi. Ona doğru bir adım attığında, mankenin gözlerinin onu takip ettiğini fark etti. Korku dolu bir çığlık attı ve hızla uzaklaşmaya çalıştı.

Ancak, mankenin önünde bir engel yoktu. Ne kadar hızlı koşsa da, manken ona yetişmekte başarılı oldu. Frankie tekrar tekrar dönüp baktığında, mankenin hala orada olduğunu gördü. Artık bu korkunç varlığın peşini bırakmayacağını biliyordu. Onun tek amacı öldürmekti ve Frankie onun son kurbanı olabilirdi.

Artık Frankie, mankenin varlığından kaçmak için her türlü tedbiri almaya çalışıyor. Ancak ne yaparsa yapsın, manken hala oradaydı ve ona yaklaşıyordu. Onu öldürmek için her yerde bekliyordu. Frankie, hayatta kalmak için çaresizce bir çözüm aramaya başladı.

Olaylar geliştikçe Frankie, bu mankenin sadece bir varlık olmadığını anladı. Onun arkasında gizli bir hikaye vardı ve bu hikaye onun hayatının bir parçası olmuştu. Gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldı ve korkunç bir seçimle karşı karşıya kaldı: Ya mankene boyun eğerdi ya da onun karşısına dikilip savaşırdı.

Frankie, cesaretini topladı ve mankene karşı savaşmaya karar verdi. Belki de bu, sonu olmayan kâbusun sonu olabilirdi. Ölümüne savaşacak ve diğer insanlar için bir umut olacaktı. Belki de bu mücadele, mankenin zayıf noktasını keşfetmek için gereken fırsatı sağlayacaktı.

Belirsizlik ve korkuyla dolu bir maceraya atılan Frankie, hayatta kalmak için tüm gücünü kullanacaktı. Hayatı boyunca unutamayacağı bir deneyimdi ve bu kâbusun sona ermesi için her şeyi riske edecekti.